27 Kasım 2010 Cumartesi

Lehçe ve Dil Kursu

Jagiellonian üniversitesinin düzenlendiği lehçe dil kursuna toplamda 60 kişi kabul edilmişti ve çoğunluğu Almanlar, Fransızlar, İspanyollar ve Türkler oluşturuyordu ki 4 ulustan yaklaşık 40 öğrenci vardı. Lehçe gerçekten öğrenilmesi zor bir dil. İngilizcenin gözünü seveyim. 4 hafta süren dil kursundan pek de bir şey öğrendiğim söylenemez. Aslında her şey çok güzel başlamıştı. İlk derslerde ‘’adın ne, nerelisin, kaç yaşındasın, iyiyim, merhaba, teşekkür ederim, görüşürüz’’ gibi temel kavramları öğrenmenin verdiği gazla dersleri boşlayınca, verilen ödevleri yapmayınca, derslere geç gidip bazılarına ise hiç gitmeyince lehçe öğrenmek iyice zor geldi. Nasıl zor gelmesin ki?! Hırsızın hiç mi suçu yok? Adamların alfabesinde çok enteresan harfler var. Mesela sz yanyana geliyo ‘’ş’’ diye teleffuz ediyorlar, o’nun üstüne bir adet çentik geldiği zaman ‘’u’’ şeklinde okuyorlar (krakow’a krakuv derler mesela) ‘’dz’’ yanyana geldiğinde ‘’c’’ diyorlar. Bazen bir harf yazıyorlar okumuyorlar. Lodz diye bir şehirleri var ‘’vuç’’ diye okuyorlar. Olm manyak mısınız, sevimli misiniz, nesiniz lan? Doğru düzgün telaffuz etsenize. Mesela lehçede ’’ teşekkür ederim’’ ‘’cin kuye’’ şeklinde telaffuz ediyorlar, tamam eyvallah buraya kadar her şey yolunda ama gel gelelim bunu nasıl yazıyorlar?

- dziękuję

Yemin ediyorum gördüğümde şok oldum, birkaç saniye kendime gelemediğimi hatırlamıyorum. Zaten kendim çakmadım durumu arkadaşa sordum sınavdan önce çalışırken, o söyledi anlamını. Pis pis güldü bir de anlamını bilmiyor musun diye.
Bu olay benim için milat olmuştur mesela lehçe öğrenmeyi bırakmak konusunda. Dedim ya kursta birçok değişik milletten öğrenciler vardı diye. Ben de onlardan günlük hayatta işime yarayabilecek temel küfürleri öğrendim. 4 dilde(fransızca, almanca, italyanca, macarca) ‘’siktir git’’ demeyi öğrenmiş olmayı marifet saymıyorum ama biliyorsunuz ki 1 dil 1 insan, 2 dil 2 insan falan filan. Nasıl bağlayım bilemedim.

Tabi kendi dilimi öğretmeyi de ihmal etmedim. Hatta öyle arkadaşlarım vardı ki tarafımdan öğrendikleri Türkçe seviyeleri benim lehçe seviyemden çok daha iyiydi. Pişman değilim. Yine olsa yine öğretirim. Ramazan bayramında annemi aradığım zaman birkaç arkadaşımın da telefon aracılığıyla ona ‘’bayramın mübarek olsun’’ demesi üzerine onlarla gurur duymadım değil. Hatta yine bir akşam toplu olarak mekandan dönerken yolda Fransız arkadaşımın, Alman arkadaşıma ‘’görüşürüz’’ demeyi öğrettiğini gördüğüm zaman alkolün de etkisiyle gözlerimin yaşardığını hatırlarım. yirim sizi.

Lehçe kursu bittikten sonra günlük hayatta lehçe kullanmaya pek de ihtiyacım olmuyor açıkçası. Ya da benim yerel halkla ilişkim çok zayıf. Bilemedim. Aslında krakow’da hiç ihtiyaç duymamıştım zira şehirde ingilizce bilen insan sayısı bir hayli fazla, muhakkak yardımcı oluyorlar ancak bialystok’ta bu oran bir hayli düşük. Bu yüzden bazen sıkıntı çekmiyor değilim. Örneğin tren istasyonlarındaki gişelerden bilet alırken ecel terleri döküyorum resmen. Bir de ne kadar menopoz teyze vara hepsini toplamışlar gişelere...sıfır güleryüzle yapıyorlar işlerini, lehçe bilmediğinizi anladıkları anda azar yemeniz işten bile değil. O yüzden ‘’kendini kurtaracak’’ seviyede lehçe faydalı olacaktır.

Aslında ben de memnun değilim lehçe öğrenememekten. Bazen alışveriş merkezinde pratik yapmaya çalışıyorum ve reyondaki teyzeye ‘’cto to jest’’ (bu nedir) diyorum herhangi bir şeyi işaret ederek o da başlıyor cevap vermeye anlamıyorum. Verdiğim cevap ise genelde şu: ‘’hmm, nie, nie’’. Bu arada ‘’nie’’ hayır demek. ‘’niye’’ şeklinde telaffuz edildiğinden zihinlerde ‘’why not’’ etkisi yaratıyor.
Bazen de yolda adres sormak için lehçe konuşmaya çalışıyorum. ‘’gdzie jest mcdonalds’’ diye soruyorum (mc donalds nerede) ancak karşımdaki yabancı olduğumu anladığından ingilizce cevap vermeye kalkıyor.. be hey dürzü lehçe konuşsana, ana dilinden mi utanıyorsun?!

Lehçe ile ilgili bu kadar olumsuz anılardan sonra bunu söyleyince şaşıracksınız belki ama kurstan geçmeyi başardım(!), hem de C+ ile, üniversitelerdeki karşılığı CB ( 4.00 üzerinden 2.50) Tabiki sınav esnasında sağdan soldan bakarak yardım almak suretiyle! Gurur duyuyor muyum? Tabiki hayır ama olan oldu bir kere :/
Buradan 2 sınavda da çok büyük yardımı dokunan nilgün’e ve final sınavındaki yardımlarından dolayı fransız Manon’a teşekkürlerimi iletiyorum.

3 yorum: