26 Haziran 2010 Cumartesi

Neden Polonya?

Eğri oturup doğru konuşalım. Bazen atasözlerimiz verilmek istenen mesajı vurgulamak adına mecazın sınırlarını zorlayabiliyor. Doğru konuşmak adına eğri oturup vucudu sağlıksız bir durumda bırakmak ne derece mantıklı tartışılır. Tercih meselesi, saygı duyarım. Polonya’nın her üniversiteli gencin hayalini süsleyen bir erasmus ülkesi olduğunu söylemek zor. Zaten Türk insanının Polonya’ya bakış açısı da nötrdür belki. Hani Güney Kore dendiğinde ‘’ valla abicim Türkleri bir tek onlar seviyo yea’’ gibi bir olumlu bir cümle duyamazsınız belki ama Fransa’dan konu açıldığında ‘’dallama bunlar abicim, bizim ne yanlışımızı gördüler de AB üyeliğimize taş koyuyorlar. Cık cık cık’’ gibi de her an küfür yemeye müsait bir ülke de değildir. Ancak bu nötrlükten kaynaklı Polonya’nın ülkemiz sınırları dahilinde esamesinin okunmamasının da yadırganmaması gerekir. Kimse çıkıp da Lehçe öğrenmek istemez örneğin, öğrenilmesi en zor dillerden kabul edilir. Çok sayıda sessiz harfin yanyana gelmesiyle oluşan kelimeleri telaffuz edeyim derken insanlıktan çıkarsınız. Hadi öğrendin diyelim, uluslararası geçerliliği yok. Lehçe bilen elemana olan talep miktarı son derece az, hatta miktar bile değil. Her futbolseverin avrupada favori takımı olur mutlaka; kimisi Almanya’dan St Pauli'yi destekler, İtalya'nın iki köklü takımı olan Lazio ve Roma'nın destekçileri İstanbul BB spor taraftarlarından daha fazladır ülkemizde. İşte Polonya liginden bir takım tutan futbolsever de göremezsiniz pek. Avrupa’nın önde gelen futbol orgizasyonlarında (şampiyonlar ligi, avrupa ligi vs) boy gösteremezler. Dünya futboluna armağan ettikleri bir yıldız futbolcu olsaydı bari yüreğim gam yemezdi. Eurovision'da bize puan da vermezler. Her sene o kadar Türk gidiyor oraya hiç mi kendimizi sevdiremedik lan? Lobi faaliyetlerine girişmek lazım ilk iş. Diplomatik ilişkilerin son derece kısıtlı olmasından mütevellit ana haber bültenlerinde gündeme de gelmez orta avrupanın bu soğuk ülkesi. (Bilinçaltımda polonyaya karşı bu kadar bastırılmış nahoş duygular olduğunu bilmiyordum) Nazilerin ikinci dünya savaşı sırasında yaptıkları soykırım ve şehirlerin tahrip edilmesi gelir akıllara hep Polonya’dan konu açılınca. Hele ki Roman Polanski’nin the Pianist ve Steven Spielberg’in Schindler's List gibi soykırımın çarpıcı biçimde anlatıldığı filmleri izlediyseniz acımayla karışık bir sevgi duymanız mümkündür. Peki her sene binlerce erasmus öğrencinin avrupada öğrenim görmek adına Polonya’yı tercih etmesinin ardında yatan gerçek sebep nedir? dannnnnnnnn! Az sonra!!!1!!!!11!bir! Lan iyice sanal televoleye çevirdik burayı iyi mi.

ülke tercihinde bulunurken göz önünde bulundurduğum en önemli iki kriter gideceğim ülkenin jeopolitik konumu ve ekonomik durumuydu. Polonya, Avrupa Birliği üyesi bir ülke olmasına rağmen hala kendi para birimi olan zilotiyi kullanıyor. 1 euro ise 4 zilotiye tekabül etmekte. Şu ‘’euro’’ denen illet para birimini nasıl telaffuz etmemiz gereği konusunda millet olarak mutabık olamadık bir türlü. Yuro, öro, eyro, avro.. çoğu ana haber bülteninde avro olarak telaffuz edilse de ‘’avro’’ bana ‘’afroooo’’ diye Banu Alkan'a seslenen Ferhat Güzel'i anımsattığından sıcak bakmıyorum aslında. Ne diyordum? Hah. 1 euronun da ülkemizde yaklaşık 2 liraya denk geldiğini düşünürsek Polonya’nın diğer avrupa ülkelerine göre nispeten ekonomik anlamda daha yaşanabilir, hatta türkiye’den bile ucuz oldugu söylenebilir. Yine, Polonya’nın Almanya, Çek cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya, Avusturya gibi gezilesi şehirlere sahip olan ülkelere yakınlığı tercih sebebi özelliklerinden biri. Üstelik Varşova, Wroclaw, Poznan, Krakow gibi Polonya sınırları dahilinde bulunan şehirler de görülmeye değer.

Muhakkak kesin bir tercih yapmadan gitmek istediğiniz tüm üniversitleri detaylı bir şekilde araştırmak gerekiyor. Tatsız bir sürprizle karşılaşmamak adına okulun eğitim dili, yurt şartları, açılacak olan dersler hakkında bilgi edinmek çok önemli. Örneğin Hollanda’da bulunan Maastricht üniversitesinde aylık yurt ücreti 300 eurodan fazlaydı. Aylık 300 euro ile bankadan düşük faizli mortgage kredisi çekmek kulağa daha mantıklı geldi. Hele ki Polonya’da ortalama yurt ücretlerinin aylık ortalama 100 euro olduğunu göz önünde bulundurursak aradaki farkı avrupa turu yaparak kullanmayı tercih ederim. Hollanda’nın pahalı bir ülke olduğundan bahsetmek gerekiyor. Fakültede şans eseri tanıştığım Hollandalı erasmus öğrencisi Türkiye’nin Hollanda’ya göre çok ucuz olduğunu ve bu yüzden ülkemizi tercih ettiğini söyledi. Ekonomik parametre olarak ‘’Burger King’’i kullandı ve ülkesinde bir menünün 5 euro olduğunu ancak türkiye’de ise 5 tl olduğundan dem vurdu çirkin hollandalı aksanıyla. En sevdiği menünün de king chicken olduğunu sözlerine ekledi. 3. Kez erasmus yapıyormuş kerata. Bizim böyle bir şansımızın olmadığını söyledim ve sırtına vurdum ‘’şanslısın ha’’ diye. Anlamsız bir bakış attıktan sonra ‘’neyse hadi sonra görüşürüz kib bye’’ diyerek uzaklaştı yanımdan.
Polonya’nın erasmus yapılacak ideal ülkelerden biri olduğunu düşünüyorum. Umarım yanılmam.

17 Haziran 2010 Perşembe

Tebdil-i mekanda ferahlık arayışı!

tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında
acının yüz ölçümü yeryüzünden çokmuş aslında


sezen aksu

...

İzmir gibi belki de ülkenin en yaşanabilir şehrinden kalkıp Bialystok gibi Polonya'nın kuzeydoğusunda yer alan ve Litvanya, Ukrayna, Belarus gibi ülkelere sınır komşuluğu yapan bir şehirde eğitim görme isteğinin tek açıklaması ,rahat batması değil de, ''erasmus'' olabilir.

...

İzmir’den, ailemden, arkadaşlarımdan 10 ay ayrı kalmanın yaratacağı özlem ile avrupada 10 ay eğitim görmek gibi belki de hayatımda bir daha yakalayamayacağım fırsatı farazi bir terazinin kefelerinde tarttığım zaman yurt dışına çıkmak ağır bastı. İzmir, aile ,arkadaşlar bir müddet beni bekleyebilirdi ancak hayatın insana belirli zaman dilimlerinde sunduğu ve bir daha ne zaman vereceği belli olmayan fırsatlara bekle demek olmazdı. Erasmus dil sınavı ve mülakatının ardından Polonya’nın Bialystok şehrinde yer alan ve henüz ismini tam olarak telaffuz edemediğim Wyzsza Szkola Admistracji Publicznej adlı okulda ,kısaca WSAP, 5 ay öğrenim görmeye hak kazandım. Çok büyük bir aksilik yaşanmazsa, örneğin oralarda soğuktan donmazsam, ikinci dönem de orada kalmayı planlıyorum. İlk ve ortaöğretim coğrafya kitaplarında bir geyik var ya hani, ''İzmir'de Akdeniz ikliminden mütevellit kışlar ılık ve yağışlı geçer'' diye, külliyen yalan. Son yıllarda kış aylarında yaşanan ayaz bile 20 yıllık hayatı boyunca kar topu oynamamış, kardan adam yapmamış, kar yüzünden okulu tatil edilmemiş bir İzmirli olarak beni son derece zor durumda bırakıyorken Polonya'da kış aylarında yaşanan ve –30 dereceleri bulan hava sıcaklıkları karşısında nasıl bir tutum sergileyeceğimi gerçekten çok merak ediyorum. Ayrıca orada kar yağınca sevinçten yerlerde yuvarlandığımı, sağa sola umarsızca kar topu attığımı gören Polonyalıların hakkımda ne düşünecekleri endişesi de taşımıyorum açıkçası. Meczup derler geçerler heralde. Yani öyle umuyorum. Köyden indim şehre filminin Ege'den geldim kutuplara versiyonunu yaşayacağım sanırım.

Aslında birinci sınıfta erasmusa başvurmak pek akıl karı değildi zira bana söylenenlere göre derslerin uyuşmama problemi vardı. Bu da okulun bir sene uzaması anlamına geliyordu. Yine de buralardan biraz uzaklaşmanın iyi geleceğini düşünerek derslerin uyuşmama ihtimalini de göze alarak başvurdum erasmusa. Gerçi yangından mal kaçırır gibi başvururmamın sebeplerinden diğeri ise güz döneminin sonunda 2.86 gibi erasmusa gitme yolunda naçizane bir not ortalaması yakalamamdı. Nedense bu ortalamayı düşüreceğime dair bir hisse kapıldım bir an için sonra da al kırdın kırdın dememek adına bu not ortamalamasını ziyan etmemeye karar verdim. Bırak bu ayakları bahane aramışsın sen kaçmak için dediğinizi duyar gibiyim. O da bir bakış açısı tabi. Halbuse bekleseymişim yıl sonunda aynı not ortalamasına sahip olacaktım. ne eksik, ne fazla, seviyorum bu istikrarlı yönümü.
Erasmusa 1. Sınıfta başvurmaya karar vermemde etkili olan bir diğer nokta ise 4 yıllık kariyer planımdı. Planlarıma göre 2. Sınıfı yurtdışında okuyacak dönüşte hemen bir staj ayarlayacak, 3. sınıf bittikten sonra yaz tatilinde ise work and travel ile Amerika'ya gidecektim. Böylece 4 senelik kariyer planım hazırdı. Eminim çoğu 3. Dünya ülkesi benim yaptığım gibi 5 yıllık kalkınma planı hazırlasalar çoktan gelişmekte olan ülke konumuna gelip, IMF, dünya bankası vs ile uğraşmak zorunda kalmazdı.

Madem yaklaşık 10 ay sürecek hayatımın en önemli yolculuklarımdan birine çıkıyorum bu anları sadece fotoğraflarla değil aynı zamanda yazı ile de ölümsüzleştirmek gerekir dedim kendi kendime. Ara sıra konuşurum böyle kendi kendime. Evet. Aslında bu yazılanlar da kendi kendine konuşmanın bir parçası gibi değil mi allasen? Her neyse. Ölümsüz bir eser (!) bırakma isteğinin yanında her yıl binlerce üniversite öğrencisinin başvurduğu erasmus değişim programına başlamadan bir nevi onlara yardımcı olmak, yol göstermek adına başvurucu sürecimi, polonya'da yaşayacağım anların öncesini sonrası perde arkasını blog denen internet günlüğü vasıtası ile paylaşmaya karar verdim. Bir sonraki yazımda ise ''neden Polonya'yı seçtim'' adlı hüzzam makamında bir yazı yazacağım. Şimdilik hoşçakalın.
Kendimi mehmet ali birand gibi hissettim bir an için.